27 Aralık 2017 Çarşamba

Hayır Demek, Hayır Demektir!


Hayır demenin bir kırıcılık unsuru olabileceğini düşündüğümüz garip bir dönemde yaşıyoruz... Sırf bazı yerlerde nezaketsizlik unsuru göründüğü için "Hayır" diyemediğimi bilirim. Bir zamanlar ciddi anlamda bunun için kendime telkinler de verdim ve başardım. Ama nice kararsızlıklar ve de çelişkiler yaşaya yaşaya... Benim büyüdükçe öğrendiğim ise, aslında bu konuda yalnız olmadığım oldu. Biz "Hayır" demenin kabalık veyahut "Evet" demenin kibarlık olduğuna inandırılmış bir nesilin torunlarıyız bir bakıma... Böyle olmaya devam ettikçe de, en büyük sıkıntıyı biz çekiyoruz esasında...


Hayır diyememek bir kusur olmalı oysa; istemediğin bir duruma, sırf karşındakine ayıp olmasın diye veyahut karşındakine "hayır" demenin sebebini kabul ettiremeyeceğini bildiğinden sebep kendimize eziyet etmemeliyiz... Biliyorum sizin de en az bir defa başınıza gelmiş olmalı, gelmemişse de gerçekten o kararlılığa erişme döneminiz benden daha kolay olmuş olmalı. Tebrik ederim... :)


Bugün bahsetmek istediğim bir konu var, birkaç gündür yazıp yazmamaktan yana çok düşündüğüm ama Yıllar Geçerken adlı bloğumda da yazdığım gibi "açık açık yazacağım ve içime hiçbir şeyi atmayacağım bundan sonra!" dediğim üzere; İtiraflarımı da, içimde acısını veya tatlısını hissettiğim yanlışları ve doğruları da dile getirmek için Kasım 2017'den bu yana sözlerimi tutmayı hep sürdürecek ve bu zinciri kırmayacağım 2018 yılında da...
"Zinciri Kırma" demişken, niyetliyim bu anlamda 2018 adına da; hedeflerim, hayallerim, hayatım ve sevdiklerim adına istediklerim için zinciri kırmayacağım. Zinciri Kırmamak da ne derseniz eğer; Barış Özcan'ın güzel etkinliğinden öğrendiğim bu etkinliği, siz de bu videosundan öğrenebilir veya biliyorsanız da 2018 için hazırladığı videoyu tekrar izleyebilirsiniz... :)


Neyse haftasonu izleyip, aklımda tartmaya ve uygulamak için planlarımı hazırlamaya uğraştığım notumu da araya ekledikten sonra; Hayır demek, hayır demektir! konusuna geri dönüyorum izninizle;


Hayır demek, bir tercih olduğu gibi, yerine getiremeyenlerin de çoklukta olduğunu bilmeyen yoktur; hele ki ülkemizde... Mesela, bir misafirliğe gidersiniz, ikramlarda bulunurlar ama siz deli gibi toksunuzdur; "Hayır almayacağım, teşekkür ederim!" dersiniz. Ama dediğim gibi bu nokta nezaketsizlik olarak algılanabilir ve misafirliğe gittiğiniz kişi alınır; "Aaa darılırım ama bana geldin ve karnın tok mu geldin?" der. Oysa yemek veya yememek sizin tercihinizdir, karşınızdakine nezaketsizlik değil!

Ülkemizde ve dünyamızda öylesine çok hastalık türedi ve bu hastalıklar her birimizde mevcut olabiliyor ki, 3 kişiden 2'si hayatına perhiz ile devam edebiliyor. Ama bu nezaketsizlik durumu olarak görülen misal örneklerimiz, maalesef daha da zorlayabiliyor insanı... Tamam "hayır!" dedin, durumu anlattın ve yemedin. Hastalığını anlasa da, ev sahibi suratını asıp canını sıkabiliyor karşında. "Öf keşke yeseydim söylemeden." diyorsun. Ama onu da denesen, bu sefer de deli gibi rahatsızlanıyorsun. Ben bu durumdan sebep birkaç kez rahatsızlandığımı biliyorum, geçmiş zamanlarda. Şimdilerde ise, "Hayır'ımın üstüne surat bile asılsa" sağlığımdan ötesini düşünemiyorum. Üzgünüm kabul edilmelidir bu, tabu olmalıdır mı derler? Cidden tabu olmalıdır! "Hayır demek, hayır demektir!"


Yani hayır diyebilmenin ötesini gözler önüne sermek istiyorum bir de; sizin kendinizi zorlayıp hayır diyebilmeyi öğrendiğiniz sürecin ilerisinde, hayır'ı hayır kabul edemeyenler çıkıyor karşınıza... En kötüsü bu inanın ki!


Hangi ortamda olursanız olsun, kalabalık veya yalnız; istemediğiniz bir şeyin yapılması, hayır'ınızın kabul edilmemesi deli dehşet bir sinir harbine veyahut kendi kalbinizde büyük bir yaraya sebep oluyor. Kabul edildiğiniz ortam ne olursa olsun, sizin istemediğiniz bir olayın varlığı size dönünce hayat duruyor ve an oraya sabitleniyor... Ortama kabul edilmenin ötesinde, o an'a ortak olmasaydım keşke diyorsunuz. Sizin tercihinizin sebep olmadığı ,başkasının sebep olduğu, bir keşke ortaya çıkıyor ki; bu garip bir duygu durumuna sebep oluyor... Yemekten de ötesi, sizin hoşlanmadığınız bir şaka, bedeninize yapılan küçük veya büyük isteğiniz dışındaki olayların gerçekleştirilmesi; sanmayın ki bir tek kimseye yara açamayacak bir durum değildir. Ama bunu anlamamak ise, asıl en büyük nezaketsizlik ve zülmün kendisidir...

Çaresizliği hissetmek, bir başkasının küçük gördüğü durumun sizde nasıl bir korku ve duygu durumu değişikliğini anlamayı istememesi çok ama çok üzücü bir şey. İstemediğiniz şeyleri ısrarla söylediğiniz şeylerin zorla yapılması, rızanız dışında bir şeylerin dayatılması, hoşlanmadığınız bir şakanın devamı, bunu anlattığınız halde anlaşılmak istenmemesi... İnanın uzar da gider; taciz tecavüz, bedene veyahut ruha, isteklerinizin önemsenmemesiyle başlar ve büyük travmalara sebebiyet verebilir...

Hayır demeyi bilirsiniz, hayır demeniz kabul edilmez; evet derseniz de, sizin acınız daha katmenlenir. İstemediğiniz bir durumun gerçekleştirilmesi, basit bir olay değil yani... O istemiyorum'un ötesini ötelememek en güzeli. Hani bizim küçüklüğümüzde bir söz vardı ya; "Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi, sen de kimseye yapma." diye. Bu kadar basit işte aslında... Ama basitliğin üstüne bindiremedikleri acı sözler ve olaylar, büyük olaylar yaratabilir; anlamayan çok kişi var...

"Ah be Didem, ne dert yandın!" diyebilirsiniz. Bloglarımda çok yer vermedim ayrıntılarıyla, anlatmak benim için hala zor bu durumu ama; "İstemediğimi ısrar kıyamet anlattığım ama bir türlü anlatamadığım bir fizyoterapistin hatalı tedavisi sonucunda ben ilk atağımı geçirdim." Evet belki başka bir şey de sebep olabilirdi ilk atağımı geçirmeme ve ben öyle de atak geçirebilirdim, bunu hiç bilemezdik. Ama bir başkasının sebep olduğu o ilk atak, benim en büyük korkularımdan birinin bende yer etmesine sebebiyet verdi; bir kez daha atak geçirmek! Anlatamadığım, anlamlandıramadığım şey nedir bilmem; geçtiğimiz günlerde, bir başka şekilde bir istemediğim davranışlar bütünüyle karşılaştım. Birine ısrar kıyamet "İstemiyorum, yapma" dediğim halde... Kasılıp kaldım, istemediğim tavır davranış ve hareketler bütünü, o anlara götürdü, kendimi çaresiz hissetmeme sebep oldu yeniden... İnsanı anlaşılamamak deli dehşet üzüyor ve beni de deli dehşet üzdü ki, içimi dökmem gerektiğini es geçemedim daha fazla...


Yazman gerek Didem, dedim kendime işte yine. "Hayır demek, Hayır demektir!" de, olur ya bu bir slogan olmasa da, birkaçı okur ve ağlatana dek veyahut sırf kendi hoşlanıyor diye canından bezdirene dek uğraştığı kişilere yaptıkları zülmu durdurur...

Korkuların, istememe hallerinin ve de dile getirildiği halde umursanmayan her durumun; ama geç ama erken acısı bir yerde patlak verebiliyor. Geçmişinde ne yaşadığını bildiğiniz halde yapıyorsanız bunu daha beter. Ama bilmiyorsanız da, çok zor değil kendinizden empati kurup tahmin etmeye uğraşınız.

Çünkü "Hayır Demek, Hayır Demektir!" Bunun ötesini zorlamak ise, en büyük zorbalıkların ve de en büyük nezaketsizliklerin başlangıcıdır....


Ben Didem Köse ve bu yazı benim size bu konudaki ricalar bütünümü sunuyor işte. Ne olur Hayır diyebilmeyi öğrenmiş birinin, Hayırının kabul edilmeyeceğini öğretmeyin. Hayır'ını güçsüz hale getirmeyin... Sevgilerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder